15 Nisan 2008 Salı

Ne aradığını bilmek...


Ne aradığını bilmek , basit bir farkına varış sanılır, oysa hiç de böyle değildir. Ne aradığını bilmek , sanıldığından daha karmaşık bir süreçtir ve çeşitli aşamalardan geçer. Kendini tanımak´ , bu aşamaların ilkidir ve en zorudur.


Kendi duygularını, düşüncelerini tanımak, hangi evrelerden geçtiğini kavramak, yaşamındaki destekleri ve köstekleri görebilmek, öz değerlerini oluşturmak, güçlü ve zayıf yanlarını sınamış olmak, kendini tanımak için çok önemli işaret fenerleridir. Bütün bunları göremeden ya da görmezden gelerek, kendisiyle yüzleşemeden kendini tanıdığını sanmak insanların en büyük yanılgısıdır. Çoğu insanın kendine acı veren şeylerden kaçarak, sadece haz alacağı şeylerle buluşma isteği bu yanılgının en büyük nedenidir.


Aradığını nerede bulacağını bilmek, ikinci ve zor bir aşamadır. İnsan genelde aradığına değil de kolay bulacağı yerdeki şeylere bakar. Sonra da kolay yerde bulduğunun aradığı şey olduğuna kendini inandırmaya çalışır. Aslında burada bulduğunun aradığı şey olmadığının için için bildiği halde yeni deneyimleri göze alamaz, böylece de kendi doygun mutluluğunu kaçırmış olur. Bulduğunun değerini fark etmek, üçüncü aşamadır.


Pek çok insan bulduğunun değerini fark etmek olgusunu başaramadığı için elindeki değeri görememektedir. Buna bir anlamda psikososyal körlük diyebiliriz. Bu durumdaki insan, zenginliğin içindeki fakir yetersizliğine düşmektedir. İçine düştüğü körleşme, onu bir yandan yetersizliğe, bir yandan da doyumsuzluğa sürüklemektedir. Neyi aradığını bilmeden aramayı sürdürmek, çağımızın insanının içine düştüğü trajedidir. Bulduğunu kendisiyle zenginleştirmek, dördüncü ve önemli aşamadır. Arayıp bulduğunuz her neyse, onu kendinizle zenginleştirmek, yaşama sanatının en büyük başarılarından birisidir.


O bir insansa, onu kendi niteliklerinizle donatmak, onun nitelikleriyle de donanmak, zevkli bir yaşam ilişkisini sürdürmenin incelikli bir yoludur. Böyle yaşama sanatının usta yöntemleriyle örülmüş insan ilişkisi, yaşamın en büyük hazzını verecektir. Bunun yerine, insanların birbirini tüketmesi, birinin yaşam enerjisini tüketerek ötekisinin yaşamaya çalışması, insan sömürüsünün çok az bilinen ama çok yaygın bir biçimidir.


Arayıp bulduğunuz bir meslek ise, o mesleği bulduğunuz yerde daha öteye götürmek, o mesleğin amaçlarına uygun yeni yöntemler bulup denemek, ona yenilikler katmak, kendinizi geliştirirken mesleğinize yeni değerler katmak,bulduğunuzu kendinizle zenginleştirmenin iyi örneklerinden birisidir. Eğer o bir iş ise, gene işinizi bulduğunuzun ötesine taşımak, onu kendinizle zenginleştirmek, sizi de, işinizi de daha verimli, daha mutlu kılacaktır. Aradığınızı bulmak için bedel ödemeyi göze almak, çok önemli bir aşamadır.


Bu beşinci aşamanın sürecin son ve en önemli aşaması olduğu kanısındayım. Hiçbir şey, bedelini ödemeyi göze almadan elde edilemez. Hiç bedel ödemeden elde edildiği sanılan her şey için farkına varılmayan öyle çok bedel ödenir ki. Eğer bu gerçek bilinmiş olsaydı, kimse bedelini ödemeden elde etmeye kalkışmazdı. Hak edilmeden elde edilen para, insanın yaşam değerlerinin yok oluşuyla ödenir. Hak edilmeden elde edilen insan, nefret dolu bir yaşamla ödenir. Hak edilmeden elde edilen unvan ya da mevki, aşağılanma korkusuyla ödenir. Hak edilmeden elde edilen her başarı, kaybetme korkusuyla ödenir.


Ne aradığını bilmek, çağımız insanının en büyük açmazlarından birisi. Ne aradığını bilmediği için acı çeken, mutsuz olan, yıllar boyunca ne yapacağını bilmeden, ne yaptığını düşünmeden yaşayan öyle çok insan var ki. Çocuklar, ne aradığını biliyor. Çikolata, gezmek,oyuncak, açık isteklerdir.Gençler, ne aradığını bilemiyor.


Öyle çok beklenti, öyle çok seçenek, öyle sınırlı olanak var ki. Erişkinler, bulduğunun aradığı şey olup olmadığını bilemiyor. Artık bulduğuna razı olmaktan başka çareleri yok. Yaşlılar, bulduğunun aradığı şey olmadığının bilse de yapacak fazla şey olmadığını düşünüyor. Sonuç nedir dersiniz? İyi mi, kötü mü? Acaba her şeyden önce ne aradığını bilmek eğitimini mi yapsak?...

Hiç yorum yok: